postmodern

postmodern  

Sudaki cesedi görmek nereden baksan 10 dakikasını aldı Kenan’ın. Kendini iskelenin tahta çitlerine yaslamış, elleri montunun cebinde, kafasını olabildiğine önüne eğmiş vapur bekliyordu. Suya düşen şavkına odaklanmıştı gözleri. Yaklaşık 3 metre mesafeden sudaki suretini seyrediyordu. Bu sırada aklından geçenleri allah bilir. Hani şu nergiz çiçeğine adını veren kendisine aşık mitolojik kahraman gibi hissetmiş bile olabilir. Vardır Kenan’ın böyle aşırılıkları.


Her gün aşağı yukarı aynı saatlerde iskeleye varıyor, 17.50 vapuru kalkıncaya dek, yine her gün aynı yerde varsa güneşe yüzünü dönüp denizi seyrediyordu Kenan. On dakikalık bir bekleme süresinin ardından beklediği vapur geliyor, insanların yorgun yüzlerine dalgın dalgın bakarak vapura biniyordu. İnsan yüzlerinin Kenan’da yarattığı o tarifsiz duyguyu(hiçbir şey yaratmıyor olması da muhtemel) anlatmak hayli zor. Hele güzel kadınlar söz konusuysa Kenan’ın duygu dünyasının zenginliği insanı dehşete bile düşürebilir. 


Yaklaşık yarım saat süren bu vapur yolcuğu sırasında kimi zaman kulaklığını takıp müzik dinleyerek(aynı şarkıları, bıkkınlık verene kadar), kimi zaman öylece boş gözlerle denize bakarak karşıya geçiyordu. Artık iyiden iyiye bir alışkanlık halini alan bu eylem, vapurla gidip gelmesinden bahsediyorum, Kenan’ın hayatının en vazgeçilmez ritüeline dönüşmüştü. Öyle ki kaç kere evini değiştirmeyi düşündü ama artan kiralar yüzünden aynı semtte kiralık daire bulamadığı için bir yere kıpırdayamadı. Semtini kaybetmek istemiyordu. Vapurdan uzaklaşmak istemiyordu. Her sabah ve her akşam vapurla gidip gelme lüksünü, kendisiyle aynı saatlerde işe gidip gelen onca insanın aklında oluştuğunu umduğu “bu adam her sabah ve her akşam vapurla gidip geliyor” algısını kaybetmek istemiyordu. Hem bu yaştan sonra, yaşı da 35 bu arada, kim çekecekti şimdi dolmuşunu otobüsünü. Yok trafikti, yok kalabalıktı kafası kaldırmazdı. Haklıydı da. Kimsenin kafası kaldırmıyor ama ne yapacaksın hayat işte. 


Kimi günler otobüse ya da dolmuşa bindiği de oluyordu. Aman tanrım ne eziyet, ne çile! Ayakta durması ayrı dert, havasızlık, ter, koku, sıkış tepişlik ayrı dert. Kenan'ın sarayda doğup büyüdüğünü düşünüp kızan okur, acele etmesin lütfen. Kenan sarayda büyümedi elbette ama sınırlı imkanlarıyla kendisine azıcık konfor yaratmışken de bundan imtina etmesi beklenemezdi. 


Dolayısıyla ne zaman vapur dışında yolculuk etse yeminler ediyordu bir daha otobüse dolmuşa binmem diye ama -okur tekrarımızı maruz görsün- hayat işte ne yapacaksın. İstediğin kadar yemin et. Her sözünü çiğnetir insana. Çiğnetir çiğnetmesine ya, Kenan da iyice bileniyor iskeleye yakın oturma meselesine. İsterse kirası iki katına çıksın, oturacak oturduğu yerde. Gerekirse boğazından kısacak(mümkün değil, öğün atlasa başı ağrır hemen) her sabah ve her akşam binecek o vapura. Sessiz sakin gidip gelecek işine. 


Oysa şimdi sessizliği bozan kendisi. Boğazından istemsiz bir çığlık kopup dağılıveriyor havada. Ve az önce dalgın dalgın seyrettiği sulara yağıyor. Ne dediğinin farkında bile değil. Ağzında kocaman bir ekmek hamuru varken konuşuyormuş gibi bir hırıltı. İskelede bekleşen diğer insanlar anlam veremiyor haliyle Kenan’ın çıkardığı tuhaf seslere, birbirlerine bakıyorlar soran gözlerle.


Kenan’ın gözleriyse eline ilişiyor o sıra. İşaret parmağı suda bir yeri gösteriyor. Etraftakiler hâlâ ne olup bittiğine anlam veremediği için olacak ki kimse Kenan’ın gösterdiğine bakmıyor. Herkes beklediği vapurun bir an önce gelmesini, dolgun bir kornayla iskeleye götün götün yanaşmasını bekliyor. Ağır ve yorgun insan selinin arasında kendine bir yer bulup buradan uzaklaşmak istiyor. Kimisi evine gidiyor, kimisi bir saat sonra başlayacak akşam vardiyasına belki. Vapur sefası yapıp bir yerde inmeden iskele iskele dolaşanların ya da yanlış vapura binenlerin sayısını da hafife almamak gerekebilir. 


Kenan geri geri birkaç adım atıp bir çığlık daha koparıveriyor ama bu kez ne dediğinin farkında. Suda ceset var amına koyayım diyor. Hay allah bu küfür de nerden çıktı şimdi diyecek sevgili okurlar bizi bağışlasın ama politik doğruculuğun sırası değil gibi. Adam denizde ceset gördü neticede. Kaç kişi bu denli sıra dışı bir deneyim yaşayıp istifini bozmayabilir ki? 


Kenan’ın küfürle karışık son çığlığı iskelede vapur bekleyen insanları bir an olsun dalgınlığından çıkarıp silkeliyor. Belki de ettiği küfür buna sebep olmuştur, bundan kesin olarak emin olmak pek mümkün görünmüyor. Zira küfrün her zaman küfrü edene dönüp bakmamıza neden olan büyülü bir özelliği vardır. 


Önce küçük bir insan grubu Kenan’ın işaret ettiği yere doğru hareketlenip denize bakıyorlar iskelenin tahta çitlerinin üzerinden. İskele ile denizin birleştiği bir noktaya baktıkları için kafalarını bir hayli eğmeleri gerekiyor. Beklemediğimiz bir anda kapı zili çalınca önce balkona çıkıp binanın girişine baktığımız gibi. 


Sonra daha büyük bir grup kopup geliyor. Bu insan gruplarının yarattığı uğultuların arasında Kenan’ın homurtuya dönüşen sesi belli belirsiz yayılıyor. Kenan hayatında ilk kez ceset görmüş değil. İlk kez bir vapur iskelesinde ceset gördü diyelim. Şaşkınlığı ve kopardığı yaygara da tümüyle bundan kaynaklanıyor olabilir. Bu cesedin burada ne işi var!


Kenan’a göre burası nezih denebilecek semtlerden birisi. Öyle de olmalı zira vapur iskelesi var. Denize yaklaştıkça şehirlerin nezahet(böyle bir kelime yok, ben uydurdum) seviyelerinin arttığı bir gerçek. E o zaman burada bir ceset olması beklenemez. İnsanlar buralarda geziyor allah aşkına, ölen kişi biraz daha özenli davranamaz mıydı sanki? 


Her 21. Yüzyıl insanı gibi Kenan’ın da aklına önce cinayet geliyor. Birinin öldürülerek ölmesi(ana okulu öğrencisi tamlaması), eceliyle ölmesi kadar normal bir eylem artık bu yüzyılda(büyük görünen ama küçük bir cümle). Yine de olayın intihar olabileceği ihtimalini düşünmekte fayda var. 


İnsan denize bu kadar yaklaşmışsa(su hayattır(hayır reklam değil)) neden intihar eder ki diye düşünüyor Kenan polis karakolunda bir sandalyede otururken. Kepini masanın üzerine bırakmış etine dolgun bir polis memuru ifadesini alıyor Kenan’ın. Adamın klavye üzerinde sadece iki elinin işaret parmaklarıyla almaya çalıştığı yol Kenan’a bıkkınlık veriyor.  


Evet, diyor memur, nasıl oldu? 


Ne nasıl oldu?, diyor Kenan. 


Cesedi diyorum, nasıl gördün?


Nasıl göreceğim, gözlerimle gördüm!


Dalgayı bırak kardeşim, soruma cevap ver.


Sorunuz bir garip ama.


Olayı baştan itibaren anlat, diyor bu kez polis memuru kızarak.


Olay filan yok memur bey, vapur bekliyordum, o sırada denizi seyrediyordum(kendi suretini seyrettiğini söyleyemezdi). Bir sürü balık dolaşıyor biliyorsunuz.


Eee?


Eesi balıkların yoğun bir şekilde gittikleri bir yer vardı iskelenin altına doğru, bir anda gözüme çarptı. Acaba yine ekmek mi attılar diye bi baktım ceset.


Ne ekmeği?


Köy ekmeği diye şaka yapası geliyor Kenan’ın ama tutuyor kendini.


Adamın biri var, her gün 17.50 vapuruna biniyor buradan(karakol iskelenin dibinde bu arada). On dakika erken gelip elindeki bir poşetten ekmek çıkarıp ufalayarak balıklara atıyor. Aynı vapura bindiğimiz için çok kere karşılaştık. Hatta artık iskeleye gelince adamı gözüm arar oldu. O balıklara ekmek ufalayıp atıyor ben de balıkların suya düşen ekmek parçalarına nasıl da iştahla saldırdıklarını izliyorum. İyi geliyor günün yorgunluğuna.


Felsefe yapma tamam olayı anlat.


Felsefe değil, siz sordunuz diye anlattım.


Ben onu mu sordum?


Neyi sordunuz?


Kardeşim uğraştırma beni bak işim gücüm var, esas meseleyi anlat.


Anlattım ya memur bey, denize bakıyordum. Bir baktım suda bir ceset. 


Başka bir şey gördün mü?


Ne gibi?


Ne bileyim herhangi şüpheli bir şey.


Yok görmedim.


Peki tamam, ifadenin çıktısını alalım, imzalayıp gidebilirsin.


Kime ait olduğu belli mi?


Kimin?


Cesedin?


Araştırıyoruz.


Polis memuru cesedi gören(tabii Kenan gösterdikten sonra) diğer kişilerin ifadelerini almak için yeniden masasına kurulurken Kenan karakoldan çıkıyor. Kendi kendine söylenerek hayretler içinde iskeleye yöneliyor. Utanmasa hiçbir şey olmamış gibi vapura binip gidecek. Ne var ki görevlilerin bu iskelenin geçici olarak kapatıldığını duyuran anonsunu duyup dönüyor. Mecbur en yakın iskeleye gidip oradan bir vapura binecek. Bir an gidip otobüse binmeyi düşünüyor, sonra cayıyor. Normalde katlanamadığı bir şeye hele böylesi bir günde hiç katlanamaz. Çekemez şimdi tıklım tıkış belediye otobüsünü. Sonuçta ölmüş bir adamın cesedini gördü Kenan, bir de gidip o çileye mi katlanacak. Bugün ondan daha kötü bir gün geçiren olamaz. Neyse ki sudaki ceset Kenan’ın bu düşüncesini asla öğrenemeyecek.


Tabii şimdi sevgili okur Kenan’ın peşin hükümleri yüzünden cesedin bir adama ait olduğu fikrine kapıldı ama bu konuda net bir şey söylemek bize düşmez. Belki de saçlarını erkekler gibi kestirmiş bir kadındı o. Ya da sudaki kırılma yüzünden Kenan onu bir adam sandı. Gördüğü şeyin sakalları filan var mıydı diye düşünmeden edemiyor tabii insan ama bunu Kenan’a sormanın sırası değil şimdi. Hem ölmüş birine cinsiyet atamak ne kadar doğru?


Kenan en yakın iskeleye yürüyor. Eve gitmekten başka yapacak bir şeyi yok. Hayat devam ediyor nihayetinde. Ölenle ölünmüyor. Hele tanımadığın bir adam için(adam demeyi kesmeli artık) hiç ölünmüyor. 


Ama ne gün ha! İşten çıkıp evine gideceksin, karşına ceset çıkıyor. Bu olay Kenan’ın hayatında bir kırılma yaratacak değil ama onun sağda solda bu olayın hayatında bir kırılma yarattığını anlatıp duracağı kesin. 


Abi o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı inanır mısın? 


Ne mesela? 


Hiçbir şey kardeşim hiçbir şey, hadi sağlığına. Yalnız fava on numaraymış ha.

(Olası bir muhabbet)


Yaklaşık iki saat önce bineceği vapura ancak şimdi başka bir iskeleden binebiliyor Kenan. Vapurun pencerelerden uzak bir koltuğuna çöküp(bir başka ceset daha görecek hali yok, iki iskele arasında bayağı yol yürüdü) telefonunu kurcalıyor. Son dakika haberlerini okuyor, acaba bir gelişme var mı diye. İyi ki bir ceset gördü. Sanki kendisiyle ilgiliymiş gibi haber tarıyor. Gönderdiği şiir dergide yayımlandı mı acaba türünden bir heyacanla bakıp duruyor her bir siteye. Gördüğü ceset yayınlandı mı acaba? Kimdi, neydi, neden ve nasıl öldüydü? Kenan bunların cevabını istiyor. Kenan’ın bu cevaplara ihtiyacı var. En çok o hak ediyor bu cevapları. 


Yaklaşık yirmi dakika süren vapur yolculuğu haber taramakla geçiyor ve Kenan nihayet karşıya geçip, evine doğru yollanıyor. İskeleyi henüz terk edip yolun karşısına geçmişken yemeği dışarıda yiyip eve öyle geçmeye karar veriyor. Gidip yemek yapmakla uğraşmayı gözü kesmiyor.


Kenan’ın şimdi ne yiyeceğine de karar vermesi gerekiyor ki bu iş Kenan’ın en sevmediği işlerin başında geliyor. Bir ne yiyeceğine karar vermek, iki yemek yemek. İskelede ceset görmek listede var mı emin olmak mümkün değil. 


Sevgili okur şaşıracaktır belki ama evet, Kenan yemek yemekten pek hazzetmiyor. Karnını doyurmak maksadıyla geçiştirdiği bir rutin bu. Tadına varma derdinde değil. Ama bugün şöyle güzel bir Urfa yese hiç fena olmaz. Ölümdü, cinayetti, cesetti, intihardı diye düşünmekten bir hayli ezilmişti içi. Kebaptan gayrısı kesmezdi şimdi onu.


Her zaman gittiği kebapçının kapısından içeri girip, boş masa arıyor gözleriyle. Dışarısı soğuk olduğu için herkes içeri doluşmuş. Ocağa yakın bir masanın boş olduğunu görüyor ve adımlarını hızlandırıp hemen oraya oturuyor. 


Mangala bakan usta, abi hoşgeldin, diyor Kenan’a. 


Hoş buldum, diyor Kenan. 


Urfa mı?


Urfa. 


Ayran? 


Ayran da olsun. Yayık var mı? 


Var abi, olmaz mı?


Yayık ayran olsun o zaman. 


Geliyor abi.


Garson önce yayık ayranı bırakıyor Kenan’ın önüne. Kenan önden bir yudum alıp gerisini bırakıyor. Kebap gelince devam edecek.


Geç kalmışsın abi, diyor yine usta.


Sorma ya, anlatsam inanmazsın diyor Kenan. 


Şu kıyma makinasını temizleyin biraz sonra kıyma çekeceğim orada, diyor usta içeriye doğru seslenerek. 


Ustanın anlatacaklarıyla ilgilenmemiş olmasına biraz içerliyor ama bozuntuya vermiyor Kenan. İçinden kallavi bir küfür salladığından neredeyse emin olduğumuzu da sevgili okurla paylaşmak isteriz.


Ne oldu ya? Anlat hele, diyor bu arada usta.


Kenan’ın gözü parlıyor ustanın kendisine yönelen ilgisine. Adama da boşu boşuna sövmüş oldu ama olsun. Küfürden kimseye bir şey olmaz.


Ya ne olsun işten çıktım iskelede vapur bekliyorum. Baktım denizde bir sürü balık bir tarafa doğru seğirtiyor. Ne var orada diye şöyle bir dikkat kesildim, ceset(Yeterince ballandırarak antalamadığı için kendine kızıyor içten içe).


Yapma ya, ciddi misin? diyor usta, şaşkın. Elinin yağını kirini sildiği rengi asla tahmin edilemeyecek bezi omzuna atıp Kenan’ın oturduğu masaya doğru yaklaşıyor. 


Şakası mı olur abi bunun. Ciddiyim tabii. Adam suda dimdik duruyordu. Sanki aşağıdan ayağından çekiyorlarmış gibi.


Ulan taş mı bağlamışlar acaba adamın ayağına? (Usta da ikna olduğu cesedin erkek cesedi olduğuna)


Vallahi bilmiyorum, öldü mü öldürüldü mü? Bende akıl makıl kalmadı, uçtu gitti.


Geçmiş olsun kardeşim, diyor usta ve ulan ne memleket ya, her gün ayrı bir olay, allahım sen aklımıza mukayyet ol diyerek ocağa geçiyor tekrar.


Urfa da pişmiş tabii bu arada. Usta garsonu çağırıp Kenan’ın masasına gönderiyor. Kenan her bir şeyi unutup sıcak yufkaya urfayı sararak yemeye başlıyor. Yayık ayranını bir güzel içiyor. Dünyada ölüm diye bir şey hiç yokmuş gibi. Masayı toplayan garsondan bir de çay istiyor. 


Garson az sonra altındaki tabağı da ağzına kadar çayla dolu bardağı masaya bırakıyor. Senin getireceğin çayı sikeyim diyor Kenan mırıldanarak, bir peçeteyle çay tabağını kurulamaya çalışırken. 


Bir elinde çay bardağı bir elinde telefon, Kenan yine haberlere bakıyor. İşte şimdi aradığı haber orada: Vapur iskelesinde bir ceset bulundu! Görgü tanıklarının ifadeleri alınıyor. Ayrıntılar geliyor… 


Kenan’dan bahseden yok tabii. Tanıklar arasında bir tanık. Kim siker Kenan’ı(bu tabir tümüyle Kenan’a ait). Oysa o gördü cesedi. O olmasa bir allahın kulu fark etmezdi vallahi, balıklar yiyip bitirene kadar kalırdı ceset suyun içinde. 


Cesedin üzerinden çıkan kimliğin fotoğrafını koymuşlar haberin altına(kişisel verilerin kanuna uygun olarak buzlandığını bildirmeyi borç biliriz). Kimlikte yer alan fotoğrafa hayretle bakıyor Kenan. Ulan bu her gün balıklara ekmek ufalayıp atan adam değil mi, diyor kendi kendine. 


Genizden gelen tok bir “Hassiktir!” nidası yayılıyor kebapçı dükkanında. 



02022023

Yorumlar

Popüler Yayınlar